K O N U L A R :
| EMİNE HATAY eminehatay@yahoo.com |
Rahman ve Rahim olan Alla'ın adıyla başlarım,Hamd ve sena Allah'a aittir.
O Allah'ki;sırların gizliliklerini boyun eğilen kalblerin en derin inceliklerini bilendir.Kalblri istediği şekile sokar,günahları afeder,ayıpları örter,üzüntüleri gidericidir.Salat ve selam onun Resülü evrensel din olan islam dininin müjdecisi,insanlığa iyi ahlakıyla örnek önder olan Hz Muhammed (s.a.v) ve onun ashabına olsun.Rabbim onlara bolca selam eyle.
İnsanoğlunu diğer yaratıklar'dan üstün kılan Allah'ın emirlerine uyum sağlayrak elde etmiş olduğu fazilettir.İnsan ancak ve ancak kalbiyle Allah'ın emirlerine boyun eğebilir.Allah'ı öğrenmeye çalışan insanı Allah'a yaklaştıran kalbdır.Vucüdtaki kalb ya Allah'a itaat ederek nurla dolar veya isyan ederek karanlıklara gömülür.
Kalbin hakikatının ne olduğunu bildirmeye dinimiz müsade etmiyor.İsra süresi:85.ayeti kerimelerin'de:(Ey Resülüm birde sana ruhtan soruyorlar,Deki;ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden az birşey verilmiştir)buyurulmaktadır.Ayeti kerimeden anlaşıldığı gibi kalb ve ruhun inceliklerini ancak Allah bilir,insana ilim yoluyla zerre kadar bildirilmiştir,mutlak ilim sahibi Allahtır,kalb ve ruh hakkında insanları zerre ilmiyle ilimlendirip fikir sahibi olmalarını emretmiştir.
Bizim ruh dediğimiz kalbdır.Bir ruh daha vardır'ki oda candır,hayvanlarda'da bulunur,göğsün sol tarafında bulunan özel bir et parçasıdır,onun şahsından ve hastalıklarından bahsetmek tıp doktorlarının işidir.Dinimizde et parçasının kıymeti yoktur,zirabiz cisim halindeki kalbi değil gözle görünmeyen,Ruha ait Allah'ı tanıyan,Allah'ın emirlerine boyun eğe bilen manevi kalbten söz etmeye çalışıyoruz.Ruhun gerçek manası hakkında bir şey söyliyemeyiz sadece kalbin vasıf ve hallerini anlatıyoruz.Emirlere uymaktan ve uymadığı taktirde cezalandırılan uyduğu zaman mükafatlandırılan ruhanı kalbtır.Onun için korunması ve tedavi ile islah edilmesi lazımdır.Korunması gereken uzuvların en tehlikelisi islahı en zor olanıdır.
İnsan kalbi için'de en değerli mücevherratlar bulunan bir hazine gibidir,Allah'ın huzurunda değerimizin artması için o hazineye uzanan kirli ellere karşı daima dikkatlı olmalıyız zira o hazineden çalınmış olacak en ufak mücevherrat bizim ebedi saadetimize ulaşmamızı engeller Allah huzurunda değerimiz düşmüş olur.
Kalbimize uçuşan tehlikeli fikirlere engel olmak pek kolay değildir,zira gözlerimiz gibi kapağı yoktur kapattığımızda görmez,dilimiz gibi ağız içinde değil dudak ve dişlerimizi kapatarak susturalım.Kalbimiz her şeye açık bütün tehlikelerle karşı karşıyadır.Nefsimiz ise kalbe doğan bu tehlikeli fikirlerin yapılmasını arzu eder,kişi kuvvetli bir iradeye sahip olduğu zaman nefsini yenebilir fakat iradesi zayıf olduğu zaman nefsine mutlaka yenilir.
İnsan kalbi durmadan halden hale giren değişiklik yapan bir uzuvdur bu hal değişimi öyle hızlı olurki tavada erittiğimiz yağ gibidir,çabuk değişime uğradığından fikirlerle değişik tavırlara girer,bu değişimden belalarda faydalanıp kalbe sızmaya çalışırlar ve kalbi doğru yoldan saptırmak için uğraşırlar,kalbimizin doğrudan sapması büyük tehlikelere ve önemli hastalıklara yol açar.Bu sapmaların elle tutulması gözle görülmesi mümkün olmayan hastalıklardır.Tedavileride zordur önemle üzerlerine durup tedavi etmemiz lazımdır.İşte bu görülmeyen kalb hasralıklarından (KİBİRLE) yazımıza devam edelim.
Başa Dön
Kibir:İnsanın kendini büyük görme duygusudur manevi kalb hastalıklarının önemlilerinden biridir,Çünkü büyüklük sadece Allah'a mahsustur.Kibirlenip kendini büyük gören kişiler (haşa)kendilerini üstün vasıflı görerek Allah'u Teala ile kendilerini eşit tutarlar,Böyle insanlar Mutekebbir ve cebbarlardır.Bu kişilere uyarı olarak Bakara süresi 34. ayeti kerimesinde (Onu hatırlaki meleklere:Ademe hürmet olarak secde edin demiştik'de bütün melekler secde etmişlerdi.Ancak iblis secde etmekten yüz çevirip kibirlendi'de kafirlerden oldu)buyurulmaktadır.
El-isra süresi 37.ayeti kerimesinde'de:(Yer yüzünde kibir ve azametle yürüme, çünkü sen,asla Arz'ı yaramazsın ve boyca'da dağlara erişemezsin) buyurulmaktadır.
Yukardaki iki ayeti kerimelerde anlatılmak istendiği gibikibir insanı alçaltır hiç bir zaman yükseltmez.Kibirin bazısından büyüktür iblisin kibiri en üstün dereceden olanıdır.Allah'a inanmayıp kendilerini ilah bilenlerin kibiri bu cinsten olandır.
İlimle uğraşan alimlerden bazıları'da kibir hastalığına tutulup kendilerini herkesten üstün görürler,Şöyleki alim kişi kendini ilimle dopdolu görünce başkalarının hiç birşey bilmediklerini zaneder ve gururlanır.Kendinin bilgisinin çok olduğunu herkesin bilmesini ister,insanlardan saygı,hürmet ve öncelik bekler,kendisi için ümitli başkaları için endişelidir.Aslında böyle kişiler ilimle haşır ,neşir oldukça ahiretin sırlarını, imanın inceliklerini bildiklerinden hiç bir şekilde kibirlenmemeli kendininde eksikleri olduğunu düşünüp kusurlu görmelidirki kibirden uzak kalmış olsun.
İlimlerin içinde en önemli ilim:din ilmi,fetva ilmidir.Çünkü insanlığın terbiyesi,islahı içindir zira fetva ilmi öğrenen alim islam ilmini tam öğrenmişse kalbi kararır ve kibri üstün gelmiş olur.Böyle kişiler fetvaların'da insanları heyacanladıracak sözler söylemek isterler insanların taktırleri onlara gurur vererek kibirlenmelerine vesile olur,aslında böyle kişilerin ilimlerinin kendilerine hiç faydaları yoktur.Kalblerine kendi ilmi fayda etmez,başkalarına anlatmakla yetinirler.Zaten böyleleri kibirlerinden her şeyin en doğrusunu bildiklerini düşünerek,kendilerini çok bilgili başkalarını öğrenmeye muhtaç görür.
Peygamberımız:(s.a.v) bir hadislerinde( Öyle insanlar olur'ki Kur'an okurlar fakat okudukları hançeresinden (gırtlağından) içeri geçmez) buyurdu.Ashabtan sormuşlar,Kimdirki bu kişiler?Ashabına baktı ve (Onlar ya sizden ya'da ümmetimden olurlar.Onlar cehennemin yemi olurlar) buyurdu.Taktiri ilahi insanlar alim olsun ne olursa olsun kibir değil her zaman tevazu sahibi olmalarını emreder.Şuara süresi 215.ayetin'de Peygamberimize hitaben :(Sana tabi olan müminlere tevazu kanadını indir)buyurmaktadır.Nerde kaldı'ki alim kendilerinden birşeyler öğrenmek isteyen insanlara karşı mütevazı olmasınlar.
İkinci bir sebeple kibirlenen kişiler çok ibaded eden kişilerdir,Herşeyden elini ayağını çeker kendilerini ibadete verirler.Herkesin kendilerini ziyaret etmesinden haz duyar,kibirlenir,kendilerinin afva uğrayıp başkalarının ceza göreceklerini düşünürler.Bazı kimseler'de atalarıyla övünür kibirlenirler,bütün insanları kendilerine köle gibi görürler,bu durumu açıkça belli etmeseler bile kalblerinde mutlaka kibir bulunur.Ebu'zer(r.anh)bir rivayetlerin'de:Bir kişi ile kavga ettim ona ey zenci çocuğu dedim,Resülullah(s.a.v)buyurdu ayırt etme beyazın çocuğun,siyah çocuğa hiç bir üstünlüğü yoktur;Ebu'zer(r.anh)o kimseye gittim af diledim benim dediğime bakma dedim der.Bu hikayede ashabtakilerin üstün tevazzu sahibi oldukları anlaşılmaktadır.Onlar ashabı kıramken alçak gönüllü olmuşlar,Bizler ne olduk'ki atalarımızla övünüp kibirlenelim.
Öyle kişiler vardırki giyim -kuşam ve güelliği ile övünerek kibirlenirler,daha çok hanımların arasında görülür desekte bazı erkeklerde'de bulunur.Bir rivayete göre:Hz Ayşe validemiz(r.anh)bir kadın için boyu kısadır söylediği zaman,Peygamberimiz(s.a.v)gıybet ettin kibirlendin buyurmuş eğer kendinde kısa boylu olmuş olsaydın böyle demezdin söylemiş.
İnsanların kibirlenmesine diğer birneden'de zenginliktir,bazıları zenginlikleriyle övünüp kibirlenirler.Bazılarıda zayıf insanlara karşı kuvvetleriyle kibirlenirler.Peygamberimiz bir hadislerinde Kuvvetli olmak başkalarını yenip yere sermek değildir,asıl kuvvet nefsin arzularına boyun eğmeyip onu yenmektir.Buyurmaktadır.Büyüklük,yücelik,kuvvetlilik bunlar ancak ve ancak Allah'a mahsustur.Kibir öyle bir hastalıki bu dünyada olsun öteki dünyada olsun kişiyi huzursuzluğa itmiş olur.Ahiret hayatımızda bizi cehennem azabına uğratabilir.Dileğimiz şuki Rabbim böyle kötü huylardan kurtulmamıza yardım eylesin,bizleri korusun.(amin)
KİBİRİN İLACI:
Eğer kibir hastalığına yakalanmışsak muhakkak tedavi yollarını aramalıyız.Her müslümanın kendine düşen görevi yapması farzdır.Kibirli olan kimse istek ve iradesi ile kibir hastalığını tedavi etmesi mümkün olsa bile yine kibiri kökünden kurutmak için güçlü ilaçlarla tedavi edilmelidir.Nasıl insanın bir uzvuna yara olurda iltihaplanırsa o iltihabın kesin tedavisi için kökünden temizlenmesini sağlayacak olan en etkili antibiyotiki kulanırız'ya işte ruhani kalb hastalıklarının tedavisind'de en etkili tedavi şeklini seçmeliyiz'ki hastalığımızı tedavi edebilelim.Buda iki yolla yapılır:
1)İlim etmek
2)Yapmış olduğumuz ilimle amel etmek.İlmi ilacın en etkilisi kişinin hem nefsini hem'de Rabbini tanımasıdır.Kişinin Rabbini ve nefsini tanıması için sadece aşağıda yazacağım ayeti kerimeleri bilmesi,anlaması yeterlidir.Abese süresi 17-22 ayet-i kerimlerinde(Canı çiksın o insanın,One nankördür.Bu kibir ve gurur neden?Düşünmezmi?Allah onu hangi şeyden yaratmış merhalelerden geçirerek ona şekil vermiş.Sonra ana rahminden çikmasi için yolu ona kolaylaştırmış,Sonra onu öldürür ve kabre koyar,Dilediği zaman tekrar diriltir)buyurulmaktadır.Bu ayetlerin açıklanması gerekmez.Zira ayetlerde anlatılanların hepsi gerçek hayatta gözümüzün önünde gerçekleşmektedir.Nasıl yaratıldığımızı,nasıl meydana geldiğimizi,nasıl öldüğümüzü düşünerek hiçbir zaman kibirlenmemeliyiz,kibrin kökünü kalbimizden söküp atarak bu hastalığı tedavi etmeliyiz...
Başa Dön
Ucüb:insanın kendini aşırı derecede beğenme duygusuna ucüb denir. Bazı kişiler doğru ve yanlış yaptığı bir şeyin ister dğruluk derecesini,ister yanlışlık derecesini bilsin,eksiksiz yapıldığına ınanarak kendini beğenir.Peygamber Efendimiz(s.a.v)buyurur:Üç şey vardırki onlar insanı helak edicidir.1)Cimrilik.2)Hevai nefse uymak.3)Kişinin nefsini beğenip ucbe düşmesidir.
Kişinin mutsuzluğu ümitsizlik ve ucübtan meydana gelir.Şöyleki kişi yapması gereken bir işi doğru yapabileceğinden ümitsizdir,onun için o işi yaparken dikkatlı olmaz gevşek davranır ve müspet sonuç elde edemez.Ucüb ettiği zaman ise tam tersi olur.Kişi kendini beğenir,kesinlikle başaracağına inanır ve her şeyin en doğrusunu en iyisini kendinin bildiğini zaneder o işin üzerine durmaz çalışmadığı için başarısız olur böyle davranarak kendi mutsuzluğunu kendi yaratmış olur.
Necm süresi ayet 31-32de(Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır,O kötülük yapanlara yaptıklarının karşılığını verir;İyi davrananlara ufak kabahatları bir yana,Büyük günahlar ve haksızlıktan kaçınanlara işlediklerinin daha iyisi ile karşılığını verir.Doğrusu Rabbinin bağışı boldur,Sizi yerden var ederken ve siz annelerinizin karınlarında cenin halindeyken sizleri çok iyi bilen odur.Kendinizi beğenip temize çıkarmayın o sakınanı en doğruyu bilir)buyurulmaktadır.Ayeti Kerimede anlatıldığı gibi her şeyin en doğrusunu sadece Allah bilir insanoğlu her zaman yanılabileceği gibi yanılmayabilirde.Onun için ne yanılmaz olduğunu düşünüp ucüb etmeli,nede başaramam diye ümitsizliğe düşmeli.
Bazan Allahın insana bağışlamış olduğu ibadet nimetleri ile yapmış olduğumuz ibadetlerle Allahın katında bir yer edindiğimizi düşünerek ucüb etmiş olursak kendimiz zarar etmiş oluruz.Zira rabbimin bizlere nasip etmiş olduğu ibadet nimetinin elimizden gideceğini düşünerek ucüb etmemeliyiz.Allahın insana bağışlamış olduğu bir ihsan kabül edip sevinirsek ucüb etmiş olmayız.Fakat yapmış olduğumuz ibadetlerin kendimizden olduğuna sevinirsek ucüb etmiş oluruz.Ettiğimiz ibadetleri yeterli görüp mükafat beklersek'de ucüb etmiş oluruz.
Lakin ucüb hastalığından kişi çok zarar görür şöyleki ibadet eder,şükretmez kibirlenir kendini diğerlerinden iyi zanneder,günahlarını unutur,hatırlasa bile nedir ne değildir araştırmaz,kendini afva uğramış sanır,kalbinde korku olmaz,çünkü ucüb eden bir insan kendini her şeyden emin hisseder.Bilgili kimseye ve hiç birşeye ihtiyaci olmadığını kendi kendine yettiğini düşünür ama böyle düşünmekle ne derece günaha girdiğini düşünemez.Bunun için ucüb hastalığının tedavi yollarını araştırmalıyız.
UCÜBUN İLACI Ucüb eden bir insan mutlaka cahildir.İslam alimlerine göre manevi kalb hastalıklarına yakalanmamızın en önemli sebebi cahilliktir,tedaviside bilgi edinmek ve kültürümüzü artırmak olsa gerek,cahilliğin tersi marifetli olmaktır.Eğer gece gündüz ilim le kültürlü olmaya çalışan bir kişi ucüb edecek olursa,düşünmelidirki kudret,kuvvet,irade,yapmış olduğu ilmi yapmak için kullanmış olduğu azaları nereden gelmiştir,ilim etme isteği nasıl doğmuştur.Bunların bizlere Rabbimizin birer bağışı olduğunu düşünüp şükür etmeliyiz.Kısaca herşeyi Allahu Tealanın lütfü olduğunu bilip kendimizi beğenmemeliyiz,yapmış olduğumuz ilimle amel ederek ucüb hastalığından kurtulmalıyız.
Başa Dön
HIŞIM:Öfke,kızgınlık
HIKD:Kin tutmak,kötü niyet beslemek.
HASED:Başkalarının iyi hallerini kıskanmak.
Öfkenin galip gelmesi,kötü hastalıklardandır,öfkenin aslı ateşten olduğu için bir kişi kızdığı zaman,öfke ateşi alevlenir ve öfkenin dumanı dımağı sarar,aklın etrafını kızgınlık dumanı sardığı için yok olur.İnsan düşüncesinin kaynağı dimağ olduğundan öfkenin dumanı sardığı an kişi dımağını düşünecek halden alıkoyar.Bu duman insanların his kaynaklarını söndürür öyle bir hale gelirki insanın gözü hiç bir şeyi göremez hale gelir.
Öfkenin aslı ateştendir,ateş nasıl devamlı hareket halindeyse öfkede her an hareket halindedir.Öfke şeytanın soyundandır.
Bakara-süresin'de(Şeytan beni ateşten Ademi topraktan yarattın)diyor. Ateşin işi nasıl devamlı yakmaksa şeytanın işide ateş gibi devamlı hareket halinde olarak insanları kötülüklere saptırmaktır.Toprağın görevide bu ikilinin tam tersi her zaman rahat ve sakin durmak ve insanlara her zaman fayda sağlamaktır.
Öfkelenen bir insanın şeytanın idaresinde olduğunu yukardaki ayeti kerimeden'de açıkça anlaşılmaktadır.Peygamber Efendimiz(s.a.v)hadisi şeriflerinde(Sirkenin balı bozduğu gibi,Öfke'de imanı bozar) Beni insanlığa gönderen Allah(c.c) yemin ederimki kızıp öfkelensemde dilimden doğrudan başkası çıkmaz)buyurmaktadır.
1ci Hadisi şerifte anlatılmak istenen kızıp öfkelenen kişi,hareketlerine ve konuşmalarına dikkat edemez,en son söylenmesi gereken sözü ilk önce söyler,yaptığı hareketleri bilinçsiz bir şekilde yapabilir ve bu noktada imanı zayıf düşmüş olur.Sirke ekşi, bal tatlı ikisi birleşince ekşi tatlıyı bozabilir.İman iyi, öfke kötü olduğundan,kötü iyiyi bozduğu için öfkede kişinin imanını bozabilir.
İnsan yaşadığı müdetçe öfkesini tamamen yok etme imkanına sahip değildir lakin kızgınlık anında bile onu öyle örtmeliyizki bizi fazla etkilemesin.Şu üç günlük dünyada değmeyeceğini düşünmeli ve her zaman doğruluk,güzellikle halletmeye çalışmalıyız.Öf kalbten sökülüp atılamasada Tevhid ile örtülmelidir.Bilinmeliki Rabbimiz öfkelerine hakim olanları sever.Bu sevgi öfeyi örter dışa vurmasını önlemiş olur.
ÖFKENİN TEDAVİSİ
Öfkeyi tedavi etmek vacibtir;Kızgınlığı tedavi etmek için önce sebeplerini bulmalıyız tedaviye ondan sonra başlamalıyız.İslam alimlerine göre öfkeye sebep veren unsurlar beştanedir:
1)Kibir önceki konularda kendi ve ilacı hakkında bilgi vermiştik.
2)Ucüb bir önceki konumuzdu.
3)Şaka:Şakanın dozunu ayarlamalıyız.Bu dünyanın geçici olduğunu düşünerek ahiret işleriyle meşkül olarak iyi ahlak sahibi olmaya çalışmalı fazlaca maskaralıklardan kaçınmalıyız.Başkalarıyla alay etmek ve gülme ve çok gülmek'te kızgınlığın sebeplerindendir.Kişi alay edildiğini anladığı an alay eden den uzak durmalıdır.
4)Kötülemek ve ayıplamaktır.Bunun ilacıda yaratılanların hepsinde kusur olabilir tek kusursuz Allah'tır.İnsan kusuru ilk önce kendinde aramalı,başkalarının kusurlarını hemen görmemelidir.
5)Mal ve makam sahibi olabilmek için;Hırslı ve tamahkar olmaktır.İlacı ise,insan düşünmeliki mal. makam,zenginlik,şöhret,v.s hepsi bu geçici dünya içindir. Geçici şeyler için çok hırslı ve tamahkar olmaya değmez.
Yukarda'ki beş sebebi düşünüp öfkelenmemeye dikkat etmeli ve öfkenin hem bu dünya'da hem'de öbür dünyada vereceği zararları için kalbimizden kızgınlık ve nefreti söküp atmalıyız.Eğer tamamını kalbimizden atamiyorsak çok çok ilimle uğraşarak amel etmeliyiz.Allahın he şeye kadir olduğunu bilmeliyiz.Yazımızın başında öfkenin ateşten olduğunu söylemiştik o halde ateş su ile söndürüldüğü için,kızgınlık anında kişi soğuk su ile abdes alarak namazla secdeye varıp toprakla temas ettiği an topraktan yaratıldığını ve kul olduğunu düşünerek öfkesini yenebilir.
HIKD:İnsan öfkesini tedavi yolu ile yenmeğe çalışırken çok dikkatlı olmalıdır zira öfke geçmiş gibi görünür fakat içe dönüşerek orda birikinti yaparak kine dönüşmüş olabilir.Yani hıkd(kin) öfkenin meydana getirmiş olduğu birikimdir.Neticede öfkeden kin doğar.Kindende sekiz sebep doğar.1)Hased.2)Hasedin iç alemimizde artması 3)Buğz ettiğimiz kimseden ilişkilerimizi kesmek.4)O kişiyi aşağılamak.5)Buğz ettiğimiz kimse hakında yalan konuşmak 6) Okişiyi alaya almak. 7)Ondan aldığını geri vermemek hakkı olmadığı halde gasp etmek. 8)Buğz ettiği kimseyi dövmek veya dövülmesi için fırsat kollamaktır.İşte kin bu sebepleri doğurmuş olur.Bunların her biri dinimizce haram kılınmış olduğu için kini yenmeli,buğz eden buğz ettiği kişi ile barışmalı nefsine gem vurarak,şeytana karşı savaş vererek şeytanın burnunu yere sürtmeliyız.Diyebilirizki öfkeyi tedavi ederken kin tutmadanafv ederek yok etmeliyiz.Af etmek büyüklüktür sözünü aklımızdan çıkarmamalıyız.
Peygamberimiz (s.a.v) (Kıyamet günü;kalkınız her kim afv ettiyse karşılığı Cennetialadır.Binlerce insan kalkar ve hesapsızca cennete girerler.Çünkü çokça afv etmişlerdir) buyurur.Hadisi şeriften'de af etmenin nekadar büyük olduğunu anlamaktayız.
HASED HASTALIĞI Öfke kini,kinde hasedi meydana getirir.Hased:Başkalarının iyi hallerini kıskanmaktır,sadece kendinin iyi halde olmasını,başkalarını kendinden iyi durumda olmasını asla çekemez.Yani buda demektirki Allahın insanlar arasinda yapmış olduğu taksımatı beğenmemek demektir.Peygamberimiz:(Altı sınıf kimse altı günahla hesapsız cehenneme girer:Sultanlar zülüm yapmakla,Cahiller inatla,Mal sahipleri kibirle,Tuccarlar hiyanetle,Köylüler cahillikle,Alimler hasetle)buyurmaktadır.Ohalde alimler alimler hased ettikleri zaman cehenneme girecek olursa vah halimize.
Hased eden kişininibadetleri kabül olaz,boşuboşuna zahmet eder,Basireti kapanır,kötü huyları çoğalır,hased ettiği kişiyle yüz yüze geldiğinde iyi görünür arkasından o kişiyi çekiştirir,başına birşey gelmiş olsa içten içe sevinir.Bu'da kalbin fesadlığından başka ne olabilir.Hased Rabbimin insanlara vermiş olduğu nimetleri kişiler arasındaki taksımatını beğenmemek demek olduğu için günaha girmiş oluruz fakat kişi başkasında olanın yok olmasını değilde kendisinde'de aynı nimetlere sahip olmasını istemek giptadır hased değildir,bu durum din işlerinde meydana gelmişse güzel ve vacib'.dır. Zülüm eden kişilerin nimetlerinin elinden gitmesini istemekte hased değildir,çünkü Allahın vermiş olduğu nimetlerle zülmünü arttırmış olur,zira o fasık kişi tövbe edip zülüm etmekten vaz geçerse nimetlerinin devamını istemek gerekir.Nimetlerin,sadece ve sadece Allaha aitir beğenmeyip hased etmek büyük günahtır onun için mutlaka tedavi çarelerini aramalıyız.
HASEDİN TEDAVİSİ Tüm kalb hastalıklarında olduğu gibi hased hastalığının tedavisinde'de ilim ve amel'le gerçekleşir.Hasedin bize hem bu dünyada hem ahiret'te zarar vereceğini,haset ettiğimiz kişiye faydası olacağını bilmeliyiz.Dünyada hased ettiğimiz müddetçe üzüntü ve sıkıntı içinde oluruz.Çünkü başkası için istemiş olduğumuz kötü durumda kendimiz bulunuruz. Hased eden bilmelidir'ki hased etmiş olduğu kişiye hiç bir zarar veremez.Zira o nimetlerin Allahın katında belirli bir mühleti vardır değişmez değişmesini istemek boşadır üstelik kendi nimetlerimizden faydalanmamızı alıkoyar günahlara sürükler bunları düşünerek hased'ten vazgeçmeliyiz. Hased ettiren sebepleri bulup öncelikle onları kalbimizden söküp atmalıyız.Nimetlerin taksimatının Allaha ait olduğunu bilerek hasedin sebeplerinden uzak durmalıyız.Fussılet süresi 41-34 cu ayeti kerimelerinde (Kötülüğe iyi haslet ile mukaabele et.O zaman seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse,sana dost ve akraba gibi olur) buyurulmaktadır.Evet kötülüğe iyilikle karşılık vermek kolay değildir zordur lakin iğne yaptırmakta insana acı verir ama sonunda bizi hastalıktan kurtarır.Bunun gibi zor bile olsa her zaman iyiliğimize kötülükle yapılsa bile hased ile değil haslet ile karşılık vermeli böylece hasetten kendimizi kurtarmalıyız.
Başa Dön
Allahın insanlara vermiş olduğu nimetlerden başkalarına vermemekle cimrilik etmiş oluruz.
Bu nimetler çok fazladır, sadece birtanesi mal ve mülktür,Rabbimin bizlere bağışlamış olduğu bu nimetlerden ihtiyaç sahiplerine vermemiz müslümanlık görevlerimizdendir.Sadece kendimiz için mal toplamak etrafımızdaki muhtaç insanları görmemek bahilliktir.Dinimize göre cimrilik büyük günahlardandır.Günah olduğu Kur'anı Kerimimiz'de ayetlerle bildirilmiştir.Nisa süresi 37inci ayetinde (Onlarki hem kıskanır cimrilik ederlerler, hemde herkese cimrilik tavsiye ederler.Allahın kendilerine fazlından verdiği şeyleri saklarlar,Bizde böyle nimetleri gizleyen nankörlere hor ve rüsvay edici bir azab hazırladık) buyurulmaktadır.Peygamberimiz bir hadislerinde (üç şey vardır insanı helak eder:Cimri olmak,nefsimizin boş arzularına uymak ve kendini beğenmek)buyurmakta. Ayeti kerime ve hadisi şeriften'de anlaşılıyorki cimrilik diğer kalb hastalıkları gibi büyük günahlardandır.Onun için tedavi etmeliyiz tabii bunun için hastalığı iyi tanımalıyız.Eğer bir hastalığı bilmeden tedaviye kalkarsak başka hastalıkların meydana gelmesine sebebiyet vermiş olabiliriz.
İnsan hiç bir zaman kendi cimriliğinin farkına varmaz,cimri olduğu halde cömert olduğunu zanneder,onun için gerçek cimriliği tanımalıyız.Bir kimse her istenileni vermiyor diye cimri olmaz zira ozaman dünyadaki insanların çoğuna cimri damgası vurulmuş olunur.İslam ilim adamları cimrilik hakkında aynı tarifte birleşirler.İslamın vacıb kıldığı bir şeyi vermeyen veya verse bile istemiyerek veren cimrilik yapmış olur.Bir ev hanımı yapmış olduğu yemeğini komşusu gördüğü halde komşusuna ikram etmezse veya görmesin diye üzerini örterse