|
|
İslam,hayat gerçeğine ve insanın varlık yapısına en uygun dindir. Allah bu dinin ilkinsanla başladığını ve son peygamber Muhammed aleyhisselama kadar bütün peygamberlertarafından insanlara bildirilen din olduğunu açıkça beyan eder.Şu halde islamdan yüz çevirenler,ömür sermayelerini boşa harcamış olurlar.Çünkü islamdan uzak kalarak Allahın insadan istediği iyilikleri,güzellikleri ortaya koymak mümkün değildir.
Din insanlıkla yaşıttır,Mahiyetine herzaman herdevirde merak edilenbir konu olmuştur. Ancak kesin olan şudurki,dini kabul edenler kadar reddedenlerinde onun insanlıkla beraber var olduğunu,insanlık var oldukça da varlığını sürdüreceğini kabül etmeleridir.
Dine karşi takınılan tavır ne olursa olsun onu yok saymak imkansızdır.Bu durumda öncelikle din nedir? sorusu ceaplandırılmalıdır.Bu soruyu doğru cevaplamak için önce din kelimesinin lügat anlamlarını araştırıp tespit etmek sonrada Kur,an vahyini bu kelimeye yüklediği mana ve muhtevayı ortaya koymak gerekir:
LÜGATLARDA DİN: Adet,hal,siyaset,hesab,kahr,galebe,istila,maalik olmak,aziz olmak,itaatetme vera,takva,masiyet ikrah vehizmet,hüküm kaza ve ihsan,bir şeyi adet eylemek,Tedbir ve tevhid. Melik,mülk, Alla ile kul ve kullar arasindaki münasebetleri tanzim eden nizama din denir.
İman ve amel mevzuu olarak insanlara Cenab-ı hak tarafından teklif olunan hak ve hakikat kanunlarının heyet-i mecmuasıdır.Cenabı hakkın dergahı uluhiyetine kulluk edasına vesile ve medar olan ibadet'e denir. Görüldüğü gibi din kelimesi çok geniş kapsamlı ve çift yönlü bir kavramdır.Bu özelliğinden dolayı din kelimesi hangi bağlamda kullanıldığına bakılarak manalandırılmalıdır,çünkü o biryandan Allahın kudret yetki ve hakimiyetini diğer taraftan'da yaratıkların yüce Allaha mutlak teslimiyetlerini ifade etmektedir.Allah'ın varlık ve oluşa hakim kıldığı ilkeler o'nun iradesi yönünde bir seyir izlemektedir.İşte bu ilkelerin insan hayatı ile ilgili olanlarına ve vahy tarafından tesbit edilenlerine (din) denilmektedir.Din Allahı'ın koyduğu yasaları,bu yasaların muhtevasını,inancin aslını,onun pratik hayata yansımasını ve insanın ibadet ettiği objeye karşı yaklaşımını ifade eder.Öyle ise demekki din,hayatın bir parçasi değil tam aksine bütününü dolduran bir kurumdur.Diğer bir ifade ile din insanın bütün hayatıdır.İslam alimleri dini "akıl sahibi insanları,kendi serbest seçenekleriyle Peygamberlerin tebligatını kabüle çağıran,onları dünyada doğruluğa,ahirette'de kurtuluşa götüren ilahi buyruklar manzumesi"diye tanımlanmıştır.
Hak din öyle bir inanç ve yaşama biçimidirki o önce insan düşüncesini Allaha yöneltir.Sunduğu hakikat bilgisiyle aklın ve ruhun susuzluğunu giderir,sonunda insan hayatının vazgeçilmez bir değeri haline gelir.Kur'an bu gerçeği fıtrat kelimesiyle ortaya koyar.Çünkü fıtrat insanı Allaha ve o'nunla ilgi kurmaya yönelten asli bir duygudur.
Kur'anda çeşitli kulanım şekilleriyle 93 ayette geçen din kelimesi,Alla ve islamla irtibatlandırılır,Kur'anın tertip sırası itibarı ile birinci süresinin ilk ayetlerinde,Allah'ın (Din gününün sahibi ve yargıcı olduğundan nüzül sırasına göre en son inen süresind'de (Allah'ın dininden)söz edilerek din gerçeği ile Allah arasındaki ilişki dikkat çekilir.
Kur'anın beyanına göre,Allah katında hak ve makbul din islamdır.İslam vahy kaynakla hak din olduğundan ve bu din son olarak Kur'anın beyanına göre,en son olarak Kur'an aracılığı ile insanlığa insanlığa sunulduğu için,diğer din olgularının geçerliliği kalmamıştır.Demekki hak tektir,yaratılış kanunları gibi esas ve değişmezdir.Çünkü hak dinin sahibi Allahtır o diğer kanularda olduğu gibi din konusunda'da hiç bir varlığın kendisine ortak edilmesine müsade etmemiştir.
Allah,razı olduğu dinin adını islam koymuş böylece dinin amaçladığı hedeflere ve insan hayatına katmak istediği değerlere işaret etmiştir.
Kur'ana göre din sadece kişisel inancı değil,aynı zaman'da toplumca paylaşılan inanç ve ameller sisteminide ifade eder.Kişisel inanç ve itaatla başlayan din gerçeği,gelişip şekillenince millet halini alır,işte bu noktada din ile milletin özleştiği görülür.Anlatılanın açıklamasını en güzel Enam Süresi 13. ayetinde görürüz.
İslam hayat gerçeğine ve insanın varlık yapısına en uygun dindir.Allah bu dinin ilk insanla başladığını ve son Peygamber Muhammed(as)ma kadar bütün Peygamberler tarafından insanlara bildirilen din olduğunu açıkça beyan eder.O halde islamdan yüz çevirenler ömür sermayelerini boşa harcamış olurlar.Zira islamdanuzak kalarak Allah'ın insan'dan istediği iyilikleri ve güzellikleri ortaya koymak islamsız mümkün değildir.Zaten Allah hayatların'da islam'a gereken yeri ve değeri vermeyen toplumları islam şerefinden mahrum birakır.Onların yerine "İslama sahip çikan Allahı seven ve O'nun tarafından sevilen"yeni nesiller getirir.
Kur'an insanın Allah'la ilişkisinde ihlaslı olmasını gerektiğini belirtir.Bunun için müslüman,herşeyden önce iman ve ihlas sahibi olmalıdır.(Ayrıca Kur'an islam dininde bir işi istek ve irade dışı yaptırmanın,zorluğun insanı zora sürmenin olmadığını bildirir.Şu halde zorla din seçmek veya değiştirmek geçersiz ve temelsizdir.
Dinin hükümlerini emir ve yasaklarını uygulama konusunda gevşeklik göstermekte yozlaşma belirtisidir.İslam düşmanlarının onu ortadan kaldırıncaya kadar mücadele etmekten geri kalmayacaklarını bildiği için Kur'anda bir çok ayette,müminlerden islamın egemliği için sonuna kadar mücadele etmemizi ister.
Her iki dünya için kurtuluşun huzur ve güvenin tükenmez kaynağı olan güzel dinimiz islam,iman doğruluk,adalet, ahlak gibi yüksek değerlere dayalı toplumsal bir düzeni insan oğluna önerir.Sadece böyle bir düzende insan müslümanca yaşama imkanı bulur.Böylebir toplumda islam'da yaşar canlı kalır o halde islamı bir hayat tarzı kurma görevini üstlenen müminler Peygamberimizin aracılığı ile Allah tarafından bildirilen dinimizi ve Peygamberimiz kendi hayatı ile sunduğu örneği izlemek zorundadırlar.Çünkü Kur'anda din sosyal,siyası ve iktisadi,yapılardan ayrı düşünülemez;Hz Muhammedin tebliğ ve tesis ettiği sadece manevi bir irşad değil tüm sosyal ve siyasi etkinlikler için sağlam çatı oluşturmuştur.Kisacası Kur'nda ve Peygamberimizin sünnetinde'de yaşamla ilgili hiç bir şey dinin dışında bırakılmamıştır.
İslam dininin toplum hayatın'da söz sahibi olmasına razı olmayanlar şeytan siyaseti ve yasaları ile onun karşısına çıkmaktadırlar.İslam bugün,aktif yapısına oluşturulan siyası,idari kurum ve yasalarla karşı karşıyadır.İslam dışı kurumlar hayatın ddaha geniş yönlerine uzanmak isteyen islam'ı adeta savaşılması gereken bir düşman gibi göstermektedirler.Allah'ın hakimiyet,buyruk ve yasaklama sıfatlarından yoksun olarak kabül edip o'na olan imanı tarihi bir bilgi olmaktan öteye geçemeyen;hayatın idaresini islam yerine islam dışı sistemlere teslim eden bir toplumun Allah'ındinine göre yaşaması mümkün değildir.Zira yanlış din anlayışına yenik düşen bir çok insan,küfür dedikodusununtelaşı içindedir ve günah tiryakisi olmuştur.Bunlar ilmi benimsemek için dini inkar etmek kanısında olduklarını söylemekte ve çağdaş dinin vahiysiz olması gerektiğini savunmaktadırlar.
Bütün bu olumsuzluklar ve yanlışlıklar'dan kurtulmak için küfrün karanlığını Kur'anın aydınlığı ile yok edilmesi ve islamın huzur dolu iklimine geçilmesi gerekir.Herkesin bildiği gibi engeller birşeye anlamsızca karşı çıkmakla değil itina ile gayret göstermekle aşılır.
Eğer fertleri müslüman olan bir toplum'da islamın yaşam tarzında etkili olmaması sorunu varsa bunun ana sebebi dini,söz'de kabül edip fiilen onu hayattan ayrı tutmaktır.Kur'an yeniliği eskimiyen eşi benzeri bulunmayan ve bulunamıyacak olan tek kitaptır.O'nun rehberliğini kabul edenler müslümandırlar ve sunduğu islamla hayat bulurlar.
O halde yazımızın devamın'da islamın manasını ve ne demek olduğunu ele alalım....
"İslam" Arapça bir kelime olup boyun eğme itaatı ifade eder.Allahu Tealaya boyun eğme ve itaata dayalı bir din olmasın'dan dinimize islam dini denilmektedir.
Herkesin görebileceği gibi,için'de yaşamakta olduğumuz alem bir nizama tabi bulunmaktadır.Kainatın her uzvu arasın'da kanun ve nizam mevcuttur.Fevkalade tarz'da yürürlükte olan muhteşem plan içinde herşeye ayrı yer tahsis edilmiştir.Güneş,ay,yıldızlar ve gökyüzündeki herşey mükellef sistem içinde birbirine örgülü vazıyettedir.Değiştirilmesi mümkün olmayan bir kanuna tabi olurlar ve Allah'ı Tealanın taktır buyurduğu yoldan ufak değişim göstermezler.Dünya kendi mihveri ve güneşin etrafında rotada titizlikle seyreder.Fırıldak gibi dönen ufacık elektron zerreciklerinden nebula'ya kadar herşey aynı şekilde,kendilerine mahsus kanunlara tabi olurlar.Madde enerji ve hayat hep onlarla alakalı kanunlara itaatgösterirler ve büyümeleri,yer değiştirmeleri,yaşamaları ve ölmeleri bu kanunalara göre olur.Beşeri alem'de dahi tabii kanunlar oldukça aşıkar bir vaziyettedir.İnsanın doğuşu,büyümesi ve hayat bir takım biyolejik esaslara göre ayarlanır.
İnsan tabiattan geçimini,değiştirilmesi mümkün olmayan kaidelere göre,temin eder.En ufak dokudan kalbe,dimağa kadar vücudun her organı,her biri için hazırlanmış tertiplere göre idare edilirler.Kısacası alemimiz kanun ve nizam alemidir;içindeki herşey evvelce hazırlanmış yolda seyreder.Kainatı kuşatan en ufak toz zerresinden,gökyüzündekisaman yoluna kadar herşyi idere eden bu kudretli cihanşümül nizam;Kainatın yaratıcısı ve idare edicisi olan Allah'u Teala'nın kanun ve nizamıdır.Bütünüyle mahlükatın bu kanuna itaat etmesiyledir'ki;bütün kainat tam manasıyla islam dinini takıp etmektedir.Çünkü islam,kainatın sahibi olan Allah'u Teala'ya itaat ve teslimiyetten başka birşey değildir.Böylece güneş,ay ve gökteki herşey müslümandır.Hava,su,hararet, taşlar,ağaçlar ve hayvanat içinde aynı şey varittir.Cenab-ı Hak'ka,kanunlarına boyun eğmek süretiyle itaatta bulunan,kainattaki herşey müslümandır.Hatta Allaha inanmayı reddeden ve Allah'tan başkasına tapan kimse bile cismani varlığı bakımından müslüman olmak zorundadır.Çünkü cenin devresinden,ölümünü mütakip cesedi parçalanıp toz haline gelinceye kadar geçen bütün hayatı ile,adele dokusu ve vücudu'nun her uzvu,Allah'ın taktiri olan seyri takip eder.Cehaleti hesabiyle Allah'ı inkar eden dili bile müslümandır.Allah'tan başkasına boyun eğen kafası'da doğuştan müslümandır Hakiki bilgiden mahrum olmasın'dan Allah'tan başka tanrıların içinde sevgi ve huşu beslediği kalbi'de sezgi bakımın'dan müslümandır.Bunların hepsi ilahi nizama bağlıdır;iş ve hareketleri ancak o kanunun hükümlerince idare olunur.
Kısacası insan ve kainatın durumu budur.Şimdi meseleyi başka görüş saviyesinden ele alalım;İnsanoğlu hayatın'da veef'alinde iki safha,ikiayrı alem olmak üzere yaratılmıştır.Birincisi,kendini tamamıyle ilahi nizam içinde bulduğu alemdir.Ondan bir nebze olsun kımıldnamaz;bir adım uzaklaşamaz.Hiç bir şekilde ve tarzda ondan kaçınamaz.Yani diğer mahlükat gibi onu takıp durumundadır,fakat efali ile alakalı bir alem daha vardır.İnsanoğluna fikir ve idrak bahşedilmiştir.Düşünce ve muhakeme,kabul veya reddetme,benimseme veya benimsememe kudretine sahiptırseçtiği hattyat tarzında,istediği yolu benimseme'de hürdür;istediği itikadı kabul edebilir;herhangi bir hayat tarzını benimseyebilir;ve beğendiği herhangi bir ideolejiye göre hayatını ayarlayabilir;kendi tar ve hareketini hazırlayabilir.Ona serbest irade verilmiştir.Kendine hareket rotası çizmeye muktedirdir.Buikinci safhada insana,diğer mahlükat hilafına,düşünce,seçme vehareket serbestisi verilmiştir.Bu iki safhadan her ikisi'de insan hayatın'da apaçık ve beraberce bulunur.Birinci safhada insanoğlu diğer bütün mahlükat gibi doğuştan müslümandır Allah'ın emirlerine daima itaateder ve böyle kalmak durumundadır.İkinci safhada ise müslüman olmak veya reddetmek hususunda hürdür;tercih yapabilme serbestisine sahiptir.Bu serbestinin kullanılması neticesi,insanoğlu müslümanlar ve münkirler diye iki ayrı gruba ayrılır.Yaratıcısını kabul etmek,O'nun mutlak sahibi olarak tanımak;emir ve yasaklarına samimiyetle,canve gönülden boyun eğmek;Allah tarafından içtimai ve ferdi hayat için insana tebliğ olunan prensibleri takip etmek yolunu tercih eden kimse,bu suretle,tam müslüman olur.Yani kendisine fark gözetme serbestisi bahşedilmiş olan fikir sahasında Allah'u Tealaya,bile bile itaata karar vermesiyle,İslamdaki tekamüle erişmiş olur.Artık bütün hayatı Allaha boyun eğer hale gelmiş ve şahsıyetindeki dengesizlik bertaraf edilmiştir.O'şimdi tam bir müslümandır.O'nun islamiyeti tam bir islamiyettir.
Şimdiye kadar gayrı şuuri tarzda itaat ettiğine,şimdi bile teslim olmaktadır.Bu zamana kadar elinde olmadan itaat etmekte olduğu sahibine şimdi ise isteye isteye bağlanmış bulunmaktadır.Şimdiki bilgisi mutlak bilgidir.Çünkü ona öğrenmek ve öğretmek kudretini bahşeden mutlak varlığı bilmektedir.Muhakeme ve idraki denk teraziye yerleştirilmiş vazıyettedir.Zira insana düşünce ve muhakeme kabiliyeti bahşeden varlığa doğru yolu görerek itaata karar vermiş bulunuyor.Dilidekeza hakka kavuşmuştur.Çünkü ona konuşma kabiliyetini veren sahibini kabül ederek itiraf etmektedir.Artık onun bütün varlığı hakikatın vucüd bulmuş bir halidir.Lakin iradi ve gayri iradi olarak bütün hayat alemlerin'de kainatın sahibi tek ve aynı olan Allah'u Teala'nın kanunlarına itaat etmektedir.Bütünüyle kainatın tapmakta,olduğuna taptığından,artık o kainatla sulh ve barış halinde'dir.Böylece bu insan Allah'u Teala'nın dünyadaki temsilcisidir.Bütün dünya onun içindir;O ise Allah için....
Bundan önceki konumuz'da insan tipine karşılık;doğuştan müslüman bulunmasına ve gayrı iradi olarak bütün hayatı boyunca bu şekilde kalmış olmasına rağmen sahibi ve yaratıcısı olan Allah'ı tanımak üzere muhakeme idrak ve sezgi kabiliyetlerini kullanmayan başka bir tip insan vardır.Böyle kimse münkir veya kafir olur.
KÜFÜR;"Örtmek" "Gizlemek" manasına gelir.Nefsin'de fitraten mevcut olan ve ruhta muhafaza edilen bir şeyi saklamış olması dolayısıyla Allah'ı inkar eden kimseye kafir denir.Zira nefsi,insiyaki olarak -"islam"ile doludur.Bütün vücudu,asabı ve saçının teli o insiyaka tabi olur.Canlı ve cansız varlığın her biri ve her parçası islama göre hareket eder. Zira bu tip kişilerin görüşü bulanık hal almış;idraki sisle kaplanmış ve meydan'da olan şeyleri göremez olmuştur.Kendi nefsi gözlerinden saklı kalmış olup,o nefsitamamıyle idrakten mahrum olarak hareket etmekte ve düşünmektedir.Böylesi küfür mahiyetindedir.Diyebiliriz'ki küfür bir nevi cehalet;hem'de tam manasıyla cehalettir.Kainatın sahibi ve kurucusu olan Allah'ı bilememekten daha büyük cehalet hiç olurmu???? Bir kimse tabiatın geniş manzarasını;ara vermeden işleyen harıka mekanızmayı; kainatın her köşe ve bucağında kendini gösteren şahane modeli muşahade eder.Bu geniş teşkilati müşahade etmesine rağmen onu meydana getiren ve idare edenin kim olduğunu bilmez.En mükemmel sürette işleyen ve şayanı hayret bir organizma olan kendi vücuduna bakar. Akibetini o vücutla hazırlar.Fakat bu varlığı meydana getiren kudreti;bu mekanızmayı çizen ve imal eden mimarı; karbon,kalsiyum,sodyum vesaire gibi cansız maddelerden eşsız hayat yaratanın kim olduğunu anlayamaz.Kainattaki kusursuz plana şahit olur. Lakin o planı hazırlayanı göremez.İşlemesindeki ahenk ve letafeti görür.Fakat yaradanını asla.Tabiatın akla hayret veren modelini müşahade edr ama o modeli çizeni bilemez.Kainatın içinde olup,kendi çevresinde bulunan her türlü ilim ve hikmet,riyaziye,mühendislik,plan ve hizmetle alakalı hünerlerin tezahürlerini müşahede eder.Fakat bu uçsuz bucaksız kainatı halk eden varlığa karşı gözlerini yummaktadır.Bumuazzam ve manalı hakikate karşı gözlerini yuman kimsenin hakiki bilgi görüşüne yaklaşmasına imkan varmıdır?Böyle bir kimseye hakikat ve bilgi manzarası açık kalabilirmi?Baştan yanlış başlayan doğru hedefe varabilirmi?O hakikatin izini bulamıyacaktır.Doğru yol onun için kapalı kalacaktır.Fen ve sanattaki gayretleri ne olursa olsun,hakikat ve bilgi ışığı ona asla ulaşamıyacaktır.O karanlıkta yürüyecek ve cehalet kasvetinin içine yuvarlanacaktır.
Yalnız bu kadar değil küfür aynı zamanda zülüm hemde zülümlerin en fecisidir.Zülüm ise,hertürlü kuvvet ve kudretin gaddarca ve adaletsiz şekilde kullanılmasıdır.Eğer herhangi bir şeyi adaletsiz şekilde kendi varlığına,hakiki iradesine ve fıtri kabiliyetine karşı zorlarsanız;o iş baştan başa zülüm olur.
Yaratıcısı olan Allah'a karşı kainatın itaatini görmüş bulunuyoruz.İtaat;ilahi irade ve kanuna göre mevcudiyetine devam;"Daha vezih bir tabirle"müslüman olmak onların asli varlıkları icabıdır.İnsandan gayri mevcudatın ilahi iradeyi mutlak surette yerine getirmesi,fıtrati icabı bulunmasına rağmen;Allah insana onların derecesine bir kudret vermış bulunmaktadır.Allah'a karşı itaatsizlikte bulunan ve küfre sapan kimse en büyük adaletsizliği etmiş olur; çünkü bütün vücut,zeka ve kuvettini,tabiatin seyrine karşı isyan için ve itaatsızlık felaketinin zoraki aleti olmak üzere kullanmaktadır.Kafasını Allah'tan gayrı tanrılar önün'de eğmek için zorlamaktadır.Bütün varlıkların insiyaki iştıyaklarına pek aldırmayan diğer kuvvetlere karşı kalbin'de sevgi ve korku beslemektedir.Sahip olduğu kuvveti ve üzerinde hüküm sürdüğü her şeyi Allahü Teala'nın sarih iradesine karşı kullanmaktadır ve böylece bir zülüm tahtı kurmaktadır.Dünya'da herşeyi istismar ve suistimal eden ve onları tabiat ve adaleti saymayan istikamete vicdansızca zorlayan kişi'nin yaptığından daha adaletsiz;daha büyük gaddarlık olurmu?
Küfür sadece zulüm demek değildir.Başka tabirle en azından sapıklık,isyan,nankörlük ve cinayettir.Velhasıl,nev'i beşerin asliyeti nedir?Negibi kudret ve kuvvette sahiptır?Aklını,ruhunun kalbinin ve vücuduna ait tüm unsurların yaratıcısı kendisimi?yoksa Allahü Tealamı'dır?Tüm kainatı,kainatın içinde bulunan her şeyi yaratan o mudur?Yoksa Halıkı Azam mıdır?İnsana hizmet için her türlü kuvvet ve enerjiyi fiile sevkeden kimdir?O mu,Allah'mı?Herşey Allahü Teala;yalnız ve yalnız Allahu Teala tarafından yaratılmış olduğuna göre,o halde onlar kimin malıdır?onların hakiki sahibi kimdir?onların mutlak ve meşru hakimi kimdir?Pek tabii Allah'tan başkası değildir.Yaratıcı,sahip ve mutlak hakimi olduğuna göre,o nun vasfını,o nun emirlerine karşı kullanan,aklını Allaha karşı düşünmeye sevkeden ve çeşitli kabiliyetlerini mutlak hakimin iradesine karşı kulanan insandan daha beter asi olurmu?Bir hizmetkar efendisine karşı kötülük etse sadakat'sız olarak ilan edilir.Birmemur devlete karşı sadakatsız olsa hain diye adlandırırız..Bir kimse iyilik gördüğü şahsa karşı hilekarlık yapsa onun nankör olduğuna hüküm vermekte tereddüt göstermeyız.Fakat inkar eden küfre sapmak suretiyle işlediği ise bu hiyanet,bu nankörlük,bu isyan ile hiç kıyas edilebilirmi?Velhasıl,bütün kuvvet ve kudretin esas ana kaynağı kimdir?İnsana bütün vasıtalara hakimiyeti kim bahşetmiştir?İnsanoğlunun tefevvukunu sağlamış olan kimdir?İnsanın sahip bulunduğu ve başkalarının menfaatına kullanmakta olduğu her şey Allahu Tealanın ihsanıdır.Bu dünyada insan en çok ebeveynine karşı borçludur.Peki ebeveyninin kalbine çocuk sevgisini veren kimdir?Bir anneye çocuğuna bakmak,himaye etmek ve beslemek kudret ve isteğini bahşeden kimdir?Çocuklarının refahını sağlamak için ellerinden geleni yapmak hevesini ebeveynine ilham eden kimdir?Bir lahza düşünmek insana en büyük yardımın Allah'tan olduğunu anlayacaktır.Yaratıcısı,sahibi besleyeni,geçimini sağlayanı olduğu gibi,hakiki padışahı ve mutlak hakimi'de sadece ve sadece Allahtır.İnsana göre Allahu TTeala'nın durumunun bu olması sebebiyle;küfürden daha beter ne gibi sapıklık,nankörlük,isyan ve cinayet olabilir?O küfürleki insan,hakiki sahibine ve mutlak hakimine karşı inkar ve itaatsızlikte bulunmuş olur...
İnsanın küfre sapmak suretiyle Alla'ha karşı bir zarada bulunabileceğini zannetmeyiniz;hayır asla ,bu uçsuz bucaksız kainata nazaran bilye kadar ufak olan dünya yüzünde;cüz'i bir zerre cesametinde bulunan insanın,kainatın sahibine ne gibi zararı olbilir?O'sahipki uçsuz bucaksız mülkünde en hassas dürbünlerle bile tesbit edilebilecek hudutlar yoktur.O sahip'ki arz,ay,güneş gibi emrinde olan semavi parçaları sanki ufacık bilye gibi çevirebilme kudretindedir.O sahipki,bütün kainatın tek maliki olmak gibi muazzam bir zenginliktedir.O sahipki herkes,herşey o'na muhtaçtır.O'nun ise hiç birşeye ihtiyacı yoktur.İnsanın o'na karşı isyanı O na kesinlikle zarar veremez.Ancak böyle hareket eden insan sadece kendine zarar verir zeval yoluna sürüklenir.
Bu isyan ve hakikatı inkarın kaçınılmaz sonu,hayat tasavvurlarında hüsrana uğramak olacaktır.Allah'a ası olan;hakiki bilgi ve ilhamın yolunu asla bulamıyacaktır.Çünkü kendi yaratanını keşfedemiyen bilgi, hakikatı keşfedemez.Böyle kişilerin muhakeme ve idraki fesat yoluna sapmış olur;zira yaratanını bilmemek günahını işleyen mantık,hayat yolunu aydınlatamaz.Böyle insanlar hayatlarında çoğu zaman başarısızlıkla karşılaşırlar.Ahlakı,medeni ve içtimai hayatı,geçimi,aile hayatı kısacası bütün ömrü alt üst olacaktır.Bu dünya'da fesat ve huzursuzluğu yayacaktır.Hiç vicdan azabı duymadan kan akıtacak başkalarının hakkını ihlal edecek;başkalarına zülüm edecek ve dünyada huzursuzluk ve harabiyet vücüda getirecektir.
Sapık fikirleri ve ihtırası,bulanık görüşü ve yanlış ölçen terazisi vekötü faaliyetleri onu veonun çevresindekilerin hayatını tatsız hale sokar.Böyle bir insan dünya hayatındaki muvazene ve istıkrarı bozar.Ahirette ise kendi fıtratına,kudretine ve imkanlarına karşı işlemiş olduğu cürümlerden dolayı suçlu tutulur.Vücudun her uzvu beyni,göxleri, burnu,eli,ayakları yapmış olduğu adaletsizlik ve gaddarlıktan dolayı ondan şikayetçi olurlar.Varlığının her dokusu huzuru Rabbül'a-leminde aleyhinde şehadette bulunacaklardır.Adaletin mutlak kaynağı olan Allahu Teala,ona laik olduğu cezayı verecektır.İşte küfrün betbaht akibeti budur,hem burda hem ahirette mutlak başarısızlık çıkmazına insanları sürükleyecektir.
Küfrün insana vermiş olduğu zararları açık seçik anlattıktan sonra bir sonraki konum'da güzel dinimiz "İSLAMIN" bizlere sunmuş olduğu nimetlerden" bahsedelim...